"Günlerden Salı ve ben boş bir durakta hiç gelmeyecek olan o otobüsü beklerken, hayallerimi yarım bırakan nedeni silmeye çalışıyorum..."



Tıkalı olan burnumun yanında tam düzelmeye başladı derken kırıkları batan yüreğim, tüm ruhumu sarıyor yine bu gece. Kaçmaktan vazgeçip üzerine gittiğim korkularım beni avlamaya devam ediyor. Mutlu olmak için bulduğum her neden, bedenime hastalıktan başka bir şey getirmiyor...

Hayatımdan çıkarmaya cesaret edemediğim eşyalar, köşeden hüzünle izliyor beni. Kalabalık içinde yaşadığım derin yalnızlıkta mumlar yanmaya devam ediyor yüreğimde.

Hafızamdan silmeye çalıştığım her görüntü, ertesi gün kat ve kat artan bir güçle yumrukluyor ruhumu.

Ne gidebiliyorum, ne de kalabiliyorum. Kalbimin atmayı bırakmasını bekliyorum sadece...
"Çocukken yaşadığım bir korku bu içimdeki, bir daha asla gelmez derken haftalardır etkisinden çıkamadığım."


Yarın bir daha asla gelmeyecekmiş gibi gecelere saplanıp kaldı zihnim. Zaten güneşin aydınlattığı sabahtan bir kaçıştı benimki. Ve yine kelimelere sığınıyorum, uyum sağlayacak başka bir nedenim yokmuş gibi. Sensizlik içinde kayboluyorum, büyük bir sessizlik var sadece.

Kurtulmaya çalıştıkça daha çok batıyorum. Yağmurlar artık daha çok korkutuyor beni, göz yaşlarımı su damlalarının ardına saklamaktan yoruluyorum artık. Başka nedenler ve anılarımı yok edemeyen her şeyden...

Düşüncelerimin ardında ki sessizlik ve ölümün rahatlatıcı tavrı, sigaranın dumanına karışırken yine en iyi dostum oluyor gece. Dönülmez sınıra girmekten çekiniyorum tüm bedenimle ve yine aynı yoldayım.

Görüntülerden kurtulamıyorum bir türlü ve hala yok etmek istediğimden emin değilken buluyorum kendimi. Yine sensizlik nedir inandıramıyorum kendimi, yalnızlık sen yokken, saplanmışlığım sana olan...

Çünkü baştan sona "sen" olan aşk ve ben, "kokumu içine çeken seni" özlüyorum. Tekrardan olduğum yerde kalıyorum ne sen geliyorsun ne de ben ölümden dönüyorum. İşte yine yoksunluktan hisseler parselliyorum bu gece...


"Artık en tepedeyim ve çakılmayı beklerken, ne yaşıyorum ne de ölebiliyorum."



Mayakovski demiş ki;

"-Hayatın en hüzünlü anı, mevsimine kapıldığın kişinin bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını anladığın andır."

Benim de zihnimden kalbime uzanan tonla sen, sen kadar da acı var işte.

İçimde büyük bir savaş ve gittikçe katlanan bir karmaşa. Unutamamak değil bu savaş, aksine unutmaya korkmak ve istememek unutmayı seni. Bir an bile düşüncelerim senden uzaklaşsa; kramplar ve avuç avuç bulantılar.

Büyük bir kalıp varsay içimi, yarısı ağzına kadar dolu. Diğer yarısı ise uzakta olduğun her an kadar boş.

Ve zehirler dolusu sigara, ciğerlerim küfretmemek için zor tutuyor kendini.

Değer mi diyor, her yandan binlerce ses "değer mi?"
- İsterse binlerce yıl hapsolsun kalbim ve ruhum bedenimi acıyla terk etsin ki "değer diyorum"

Yeter ki bir gün gelsin, çünkü yüreğim tek pencereli bir duvarsa en güzel manzarası onun derin gözlerinde gizli.
"Kalbiyle beyni arasında kuruyup duran düşüncelere ip çekmiş insanlardık."



Ne zaman mutlu olmayı istesek, elimizde kalır bazı şeyler. Kafamızdaki seslerden kaçamaz, dibe düşmekten yorulmayız asla. Soruyorum bir insan nasıl sever bu kadar?

Öyle severiz ki küçük bir kıvılcım çaksa, tüm orman yanıp kül olur içimizde. Aynı zamanda özlemişiz de, anlatamıyoruz bunu ve düşünmüyor değiliz, bizim de hatalarımız var.

Şimdi ise pencerinin önünü büyük bir hüzün kaplar. Aylardır geçmeyen bir acı.     Ve bana senden kalan en güzel şey ise güzel kedim.