Karanlık suyun derinliğinde yaşanan karmaşa, ışığa ulaşması ile son bulmuştu. Bir fincan kahve, parmaklarım yeniden tuşların arasında dolanmaya başladı. Kaldığım küçücük evde ve loş yapmak için yırtındığım odamda artık yalnız değildim. Azımsamayın, 10 kilo verdim iki ay içinde.

Bir ben döndüm ancak döngüler benden bir türlü dönmedi geriye. Ne zaman kalabalığa girsem daha da yalnız hissettim. Önce kendimle konuşmayı bırakmıştım, geceler boyu yazılara sığınmak yoktu artık. Ortama salınan karbondioksit yalnız hisseden birey için çok fazlaydı ama zehirlemiyordu.

Haziran atla kovalamıştı hayatımı, Temmuz ise beklenen kısa bir tatille. Ağustos'un geçmeye niyeti yoktu ne de olsa sonu Eylül'e bağlanan işkence ayıydı kendisi.

Bir gece vakti, herkes uyuduktan sonra tatilimi geçirdiğim sahil kasabasında tek başıma yürüyüşe çıktım. 1 aydır müzik dinlememiştim, odadan çaldığım kulaklığı taktım telefona. Binlerce insan üzerime doğru yürüyordu, kimi sarhoş, kimi ayık hepsi de fazlasıyla mutluydu. Düşündüm ve sordum kendime, "Acaba ben mi uyum sağlayamıyordum insanlara, yoksa insanlar bana uyum sağlamaktan yorgun mu düşmüştü?" Sonra kanlı ay tüm güzelliği ile doğdu geceme, "Kimse kimseye uyum sağlamak zorunda değildi."

Yalnız olmak bir tercihti benim için belki de. Artık hasta değildim, zihnim her zamankinden daha berraktı oysa. Neden arkadaşlarım bile beni sevmekten vazgeçmişti ki? Uzak kalmıştım istasyonlara, hiçliğin ortasında varlığını sürdürmekti benimki.

"Şimdi kusacağım."

Sırtıma vuran ağırlar sporla yok olmuştu zannederken ben, yeniden yeniden acı çekmeye başlamıştım. Her şeyin eskiye dönmesi sadece bir kaç saatimi almıştı. Sadece bir kaç saat ile ben yeniden ben olmaya ant içmiştim.