Bazen ağlayasım gelir mahvolan 2 seneme. Gidenlerin ardından değil artık. Kendim için doldururum kadehleri benim için, için derim. Tüm sıkıntılar gömülür, toprağı kurumuş çiçeklerin dibinde.

Bazen gülesim gelir yaptığım her deliliğe. Yapılanlara değil artık. Kabul ediyorum seyrek sancıların olduğu gecelerde melankoliye bağlamayı. Kötü alışkanlıklardan uzak durmayı başarabiliyorum. Alkol ve sigara hariç (!)

Yağmur yağarken, camın ucuna oturmuş ruhumla serinliği içime çekerken izliyorum geçmişi, geleceği hatta çoğu zaman şimdiyi. Çoğu dolunaylarda kendi kendime konuşuyorum. Anlatasım gelmiyor, gülüp geçiyorum.

Doğum günümde yine sarhoş olamamış bir şekilde, parmağımı adamın burnunun ucuna uzatarak "Hepimiz terk edildiğimiz için mi buradayız?" diye sorduğumu hatırlıyorum. "Terk edildiğimiz için değil, kendimizden şüphe ettirildiğimiz için." dediğini duyuyorum. Şimdi sarıl.

İki haftadır kesinleşecek yalnızlığıma hazırlıyorum kendimi. İlk defa ev çok fazla dağılmadı sanırım alışıyorum.




Güzel adamın kalbinden, araba ile kaçar gibi vazgeçmiş. Çarpık kentin gürültüsünde yerlere serilmiş hayalleri. Korkulardan saklanırken, dudaklarında bulmuş kendini. Biraz alkol, biraz kafası güzel "Atilla ilhan verirken ilham."

İsmine şiirler dökülmüş ay yüzlü kızın. Hepsinden kaçmış, karanlığa düşmüş ardından. Yanarken kalpleri, sen sön demiş üstadı kalemin.

Dumanlar sararken, ruhunun en aydınlık parçasını. Şarkılar, şişeler açtırmış, ateşler içinde parlayan gecede. Derin duygularına özlem duyarken, arkasını dönmüş serin serin akan boğaza. Sevmek için değil, sevişmek için açmış bedenini gözlerini kaparken.

Asla bakamazmış gözlerine, o gecelerde kapanırmış telefon. İçmeden karartamazmış ruhunu, vazgeçemezmiş benliğinden. Zaten geçmeli mi diye kararsızlıklar içinde girermiş yatağa. Başka kollarda hep aynı türküyü tuttururmuş rüyaları. Bu kez "beni" demiş, "beni yerlerde göklerde ararlarken..." nerede bulacağını bilemezmiş. Yağmurlu gökyüzüne dargınmış bir kere. Neden bir kere bir sıfırdan başka yön bulamazmış.

Eski günlüğüne dalmış için için. "Bitsin istiyorum ama sevgimden terk edemiyorum" karalıymış sayfalarca. Nereden bilebilirmiş sonunda zaten gideceğini, sadece giden taraf o olmak istememiş.

Napalım şimdi varsın diye yaşamayalım lan ha !

Yeniden hissedebilmek için hayatı, daha iyi bir gelen yerlere ihtiyacım var. İnsanlara değil, olaylara değil...
En temizinden herkesten uzak bembeyaz yollara.
Çiçek kokuları ve yeşillerle bezeli topraktan patikalara.
Biliyor musunuz? Aylardır dinliyorum hepinizi, susuyorum. Benim de canım yanıyor hala hatta çoğu zaman. Sadece dizginlemeyi öğrendim mutsuzlukları, çaresiz insanların yaptığı acizlikleri görmezden gelmeyi. Karanlık ve soğuk gecelerde yalnız olmayı. Kendimi dinlemeyi, sevemesem de cümlelerimle kavga etmeyi. Kimselere göstermesem de ağlayarak, canım yana yana mutluluk dilemeyi.

Yeniden hissedebilmek için hayatı, daha iyi bir gelen yerlere ihtiyacım var. İnsanlara değil, olaylara değil...
Kadehleri acıyan kalbime değil, hayata kaldırmayı öğrendim. Kalemin ucundan akan mürekkep, kirletmez sayfayı öfkemi uyandırır sadece. Öğrenemediğim tek şeyi. Kontrol edememek öfkeyi.

Her solukta kalmayı seçmek, devam etmek. Yarım bıraktığım her günün acısını rüyalarımda yaşamak. Ne bir sevgi bu, ne de öfke...

Şans vermekten korktuğum her anım için içiyorum.
O akşam sırf makarna yapabilmek için, büyük bir sorumluluk alarak soğuk ve yağmurlu gökyüzünün çekim kuvvetine kapıldım. Yürüyeceğim yol sadece 5 dakikamı alabilirdi benden, bense 1 saatimi verdim uğruna. Sorsalar "neden?" diye. Kağıda dökemediğim hikayelerimi zihnimle münakaşa ettirmem gerekiyor, cevabını verirdim.

Sonra bir bakış tüm acıların toplamı kadar, ne fazla ne de eksik. Bir kutunun içine koysalar gözlerimi, bir ömür yetecek kadar çok hikaye anlatır bu sonbaharda. Ortaya çıkan film senaryosu ise şahane olur, oyunculuklar sıradan ama görüntüleri de bir o kadar destan yaşatırdı.

Su gibi akıp gitti zaman, elimi rafın en arkasına doğru uzattım. Yine ölüm takıldı düşüncelerime, bir kaç saniye de boş market raflarının önünde kaybettim. Aslında çok gizli bir formülüm vardı hayatımdan çalınan zamanı yerine koymak adına. Dünya denilen küre dönmeye devam ettikçe ve çocukların gülüşleri kuşak gibi sararken dört bir yanını, gitmekle kalmak arasında dans eden ruhlar. Hepsini kara tahtada sağlama işlemine soksak formülün izleri ancak çıkardı ortaya.