Size uzaydan, insanlıktan çok uzakta bir yerlerden sesleniyorum. Bu kez gelişi güzel bir sunum var karşınızda. 6-7 aydır uzak durduğum bay joebrown ile bir moda gecesinde buzları erittik. Yanan ciğerler değil şenlenen mideler oldu. Bu sırada 4 kafadar, kalbin sırrını çözdük. Unutmaz geçmiş anıları ama acısı azalırmış, bazı fısıltılar öyle olduğunu söyledi rüzgar yardımıyla.

Hayat, kendi başına kaldığın zaman seni daha güçlü yaparmış. Kimseye ihtiyaç duymamak, kendi ayakların üzerinde dim dik durmak. Farklı hayatlar keşfetmek. Bazı geceler sokakta sabahlamak, cebinde kalan son 5 lira ile saatlerce eve yürümek. Zorlukla atlattığın dönemleri, nasihat edercesine olgunlaşarak anlatabilmek. Ölümün kolaylığından nefret edip yaşamanın zorluklarına inanmak. Daha başaramasam da her şeyden önce kendini sevmek.

Neyse;

Artık yazı yazamıyorum, kimselere ne bir sevgi ne de öfke besleyemediğim bir dönemdeyim. Biraz tükenmişlik, biraz kendine odaklanma.

Elimde biram, ağzımda sigaram mı olmalı? Şu aralar kafam uzay, yeni tanıştığım kim varsa önce dinler sonra anlatırım. Biralar biter, sanki bir kaç saat önce konuşmamışcasına ayrılırız.

Sonuç olarak,

Beklenen bir sürü yazı ve ben yazamıyorum. Yine her zamanki gibi kadıköy'e çıkıcam. Yolda iki adımda bir durdurulup "Dorock'a geliyor musun, akşam arka odadayız, sahilde takılalım mı ya, kanka evde bişileeer var." ile karşılaşıcaz. Sahilde biraz takıldıktan sonra, bir biraya kaçıcaz.  Sokaklarda koşucaz, sigarayı bile yakacak ateşi yakamazken dans etmeye başlıcaz. Sabaha karşı herkesin uykusu gelicek, azar işitmeye eve gidicem. Koyucam kafayı ve uyuyacağım

Günaydın ve şimdiden iyi geceler efendim.