Wuthering Heights esintisi ile Emily Bronte anarak ortaya çıkan kısa bir tıngırtı..
Tanrım yine bir kavga ve yine tatsız bir sessizlik. Sanki
sesini yükseltince istediklerini yapacağımı sanıyor. Ne kadar da safça! Birde
düzelmeyeceğini bile bile hastalıklı yaşantısını düzeltmeye çalışması… Olmuyor ve bu iyice kendine olan güvenini
kaybetmesine neden olur.
Joseph, tatlı Joseph! Neden bunu kendine yapıyor, bir
türlü anlamıyorum. Omzumdaki bütün sorumluluklar yetmezmiş gibi bir de onun kendi ruhunu param parça etmesi…
Gün geçtikçe kavgalarımız şiddetleniyor ve Joseph’ın hiç de
yardımı olmuyor. Hastalığının ilerlediğini bilmek ne kadar ağır geliyor. Hele
onu kaybetme düşüncesi…
Keşke onun eski sağlıklı, mutlu günlerine geri
dönebilsek. Ama gerçekleşmeyecek hayaller kurmak zaman kaybından başka bir şey
değil.
İçeriden sesler geliyor:
-“HAYIR!”
Galiba yine acılar içinde ve eti derisinden ayrılırcasına bağırıyor. Acılarının dinmesine yardım edememek beni kahrediyor.
-“Joseph! Joseph, şşşt tamam geçti. Ben artık yanındayım.”
-“HAYIR! Geçmiyor. Şu lanet ağrılar geçmiyor Anna. Tanrım neden ben? Neden?”
-“Lütfen Joseph lütfen kendine acıma. Lütfen”
Orada birbirimize sarılı ne kadar kaldık hiç bilmiyorum.
Sanki öyle ağlamak ikimize de o an iyi geldi. Ama kim bilir belki de bir veda kadar yakındı bedenlerimiz?
Joseph, gençken ne kadar da utangaçtı. İlk çiçek verdiğinde
sanki düşüp bayılacaktı. Aslında bu çok hoşuma giderdi. Eski duygular artık çok
uzak.
Keşke…
Artık keşkeleri düşünmeyeceğim. Bu acıdan başka bir şey
vermiyor çünkü. Joseph ölüyor tek gerçek bu. Diğerleri yanında sönük bir hayal
sadece.
Kapı çalıyor.Galiba gelen Joseph’ın doktoru. Zavallı Joseph
uyuya kalmış.
Ama neden Joseph bu kadar soğuk? Neden hareket etmiyor? Yoksa… Hayır bu çok saçma. Daha dün gece
kavga ediyorduk. Şimdi olmaz. Tanrım olmaz, lütfen olmaz.
-“JOSEPH!”
0 yorum:
Yorum Gönder