Cümlelerin hissi geldiğinde yerim de dar gelmeye başlamıştı. Önümde 56 sayfalık bir kitap vardı. Uykusuzluk yeniden baş gösterdi.
Kafamı nereye çevirsem huzursuzluk.
Gidebilmek büyük bir cesaretti ancak kocaman bir düğüm bağlamıştı bedenimi.
Yanlış anlaşılmaktı hayatta başıma gelmesinden en çok korktuğum. Nedense peşimi de asla bırakmamıştı. İnanmak istememekti, yalnızlaşmak da ayıp değildi. İhtiyaç. Gereklilik. En acısı da gereklilik demekti.
Bu sabah 6'da kalktım, zaten 4'te uyudum. Önce "Ben ne yapıyorum?" dedim. "NE YAPIYORDUM?" çalışmaktan korktuğum halde, dört yıldır okul bitirmeye çabalıyordum. Ben başka yollarda güneşin doğuşunu izlemek, başka sahillerde ayın batışını izlemek istemiştim.
Gidebilmek büyük bir cesaretti ancak kocaman bir çapa bağlanmıştı ayağıma.
Şu hayatta öğrendiğim en can alıcı şeydi; Kimseyi ahlaki değerlerinden vurmamak. Benim ise tabanca şakaklarıma dayanmıştı, tetiğe basıldığı an kurşun ağırlığını kaybetti ve görünmezliğe teslim etti kendini. Beynimin içini oymaya başlamıştı oysa. Ve tam da şu an insanları düşünmek bile kanımı dondurmaya yetmişti.
Yarın uyandığımda odamın asla değişmemiş olacağının yeniden farkına varmıştım.
Çaresizlik, unutamadığın yorgunluk ve boş sayfalara karalanan heceler. Zaman demiştim kendime, hep zaman.
zaman daha keyifli günler getirsin. escher'in de ne resimleri var ama :)
YanıtlaSilDışavurumculuğundan etkilenmemek elde değil, umarım hepimize neşeli günler getirir sevgili deeptone :)
SilBazen bazı insanlar senin duygularını senden daha iyi ifade edebilecek kelimelere sahiptirler. Sen, o kelimelere sahip olanlardansın sanırım...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim bu güzel sözlerin için. Aslında hepimiz sahibiz o kelimelere inan ki :)
Sil