Violette

, , 2 comments
Her yere saçılmış binlerce yazı, dergilerce ağızdan dökülüyor yerlere ve karanlık gökyüzü bizi yeniden kavuşturdu bu gece. Bilmem kaçıncı sayısı bu edebiyat dergisinin önüme düşen, bir eksik bir fazla... Gündüzler yine geceden saklanıyor dağın en uç noktasında. Bir ben biliyorum bu göğüs ağrılarının nasıl geçmediğini ve bir ben biliyorum yokluğun büyük yüküyle kaybolan hayatımı.

Kumbaram önümde içi kalem dolmuş ve tek bir metelik bile sayamazken; gölgen, kokun yine içime doluyor boş sokaklarda. Tıngırtısından mıdır hayatın orasını bilmem ama duvarlar boşluk olmaksızın doluyor yüreğime. Bir kaç rakam gözüme ilişiyor ışığı aralanmış odanın ardında, küsuratı büyük kayıp ruhumda.

Ellerim sanki notalar şeklini almış ve kocaman bir orkestraya şeflik yapıyor şimdi. Evet şimdi duyuyorum, sessizliğin içindeki acı çığlığı kalbimin. Okudukça içime işleyen şiirler kulaklarımda, ben uzanmaya çalıştıkça hayata, hayat yine benden çok uzaklara kaçıyor.

Sırtımda bir çanta ve karanlıkta elimde bir peluş ayı ile korkusuzca ilerlemeye devam ediyorum. Işık benden çok uzakta, "n'olur gitme" diye yalvarıyorum ve satırlar karalanıyor bir anda.

Pergelin ucunda sıkışmış kalmış ruhumla daireler çiziyorum etrafında, merkezdeki nokta ne zaman baksam yine sen oluyorsun. Evvela boş duvarlarda asılı kalan son maskeler de düşüyor. Tırnaklarımla kazıyorum derimi yeniden sende bulduğum kimliğimi arındırmak için kirden.

Dudağımda nahoş bir kan tadı, perde şimdi kapandı ancak ben yine nerede olduğumun farkında bile değilim. Gözlerim kapalı, şimdi de bileklerim uyuşuyor. Ruhum büyük bir boşluğu boyluyor.

Kim istediyse beni çıkaramıyor dipsiz kuyulardan. Yaşamak, yaşamak istiyorum yeniden seni. Seni ve senin olan her şeyi, kurumuş güllerimiz saklı kutudan kokusunu yaymaya başladı bile. Nefes alamıyorum, ilaçlarım etkisini mi kaybetti yoksa okyanusun dibini çoktan boylamıştım ve fark etmiyor muydum? Bilemiyorum...

Güzelsin çok güzel, yazılmamış en güzel şiir sensin. Yazılarda ki en güzel karaktersin, renksin...

Ah kader sana mı olmalı isyanım, sen mi aldın benden onu yoksa ben mi sana verdim korkularımla. Eridiğim tenine, yandığım kalbine. Karşında bir yabancı gibi otururken, yanağını okşayamadığımdan önümdeki fincana deli gibi sarıldığım en korumacı anımsın.

Uzayda yarattığım boşluğun tek tamamlayıcısı, ruhumun yegane eşi. Aynı hisleri paylaşmadığını düşünmekten korktuğum en derin sanrılarımsın. Kabuslarımda başkalarının olmak istediğin felaketimsin. Ama her şeyden önce zamanın beni yarattığı ve sen diye koyduğu aşksın...

2 yorum:

  1. vaaay en iyi yazın buydu sanki son zamanlarda :) kanlı olmuş biraz dark bloody :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir anda yaşadım sanırım ben de şaşkınım anneme telefon bile etmeme neden oldu. Teşekkür ediyorum deep :)

      Sil