Mezzo Gibi Ol MTV Gibi Kazan

, , 12 comments


Dünya'nın kanayan yarası "Sanat Anlayışı" üzerine düşünmek ve düşündürmek.

Öncelikle sanatın kısa tanımını alalım ele;
"Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık"
 Binlerce ağızdan binlerce kelime dökülebilir sanat adına. "Dışa vurum, içten gelen, modernlik, hayat biçimi" ve bunun gibi daha nice sözler. Peki bizler ün şöhret ve sanatı neden bu kadar birbirine karıştırır olduk? Tartışmaya çokça açık konusu olan bu düşünce, aynı zamanda popülaritenin kurbanlarından biri olmaya da devam etmekte. Babamın bir sözü var beni her zaman doğruya yönlendiren; "Her gün müzik dinliyorsun, Mezzo'yu mu tercih ediyorsun yoksa MTV'yi mi?"

Maalesef ki çoğu zaman tabi ki MTV ve türevi mahkumiyetlere teslim oluyorum. Verdiği haz ölçüldüğünde Mezzo'nun eşi benzeri gösterilemez ancak konuşulan konular dahilinde kim bizi anlayabilir ki?

"Peki Mezzo gibi mi olmak isterdin MTV mi?"

Sanat anlayışı ne zaman maddi dünya üzerine kurulmaya başladıysa, o anda sanat olmaktan çıkmaya mahkum oluyor. Kendi benliğinden vazgeçmeden yazan, çizen, müzik yapan nice sanatçılar ne biliniyor ne de ortam malzemesi olup halka mal ediliyor. Çünkü çoğu kendine has tarzları ile küçük ancak kaliteli kitlelerine hitap ediyor. Hayatını sanatın tek bir alanına yöneltmiş eleştirmenler, yazarlar vb kişileri takip etmek yerine, televizyonda bir şeyler bildiğini iddia eden kimseler, youtube'da izlenmesinden dolayı saçmalayan binler hayatımıza yön vermeye devam ediyor. İnsanlar hayal etmekten kaçıyor, başkalarının kurduğu hayalleri yargılıyor ya da yüceltiyor. Ancak hiç biri gerçek bir yorumda bulunmuyor ne yazık.


Ben de bu popülarite hukuku ile ilk olarak 11 12 yaşlarında tanışıyorum. Yazı yazmaya başladığım ilk yıllar. Sevginin aşkın veya bir insanın elini bile tutmanın ne olduğu bilmediğim senelerde aşık olduğumu düşündüğüm çocuk adına yazdığım 225 sayfalık kitap. Herkes tarafından yargılanıyor ve yazma eyleminden düşürülmeye çalışıyorum. "Senin daha yaşın kaç evladım, gördüğün yaşadığın nedir ki bunları kaleme almayı hak görüyorsun?" deniyor. Peki bu insanları böyle yargılayacak sözleri söylemeye onları iten ne oluyor? Sevgili öğretmenlerim sayesinde yüreklendirildiğim bir döneme giriyorum orta okul ikinci sınıftayım. Bir yarışma düzenleniyor. "Herkes kağıt kalem çıkarsın, masumiyet adı altında bir şeyler karalayın. Okulumuz adına biz de bir şeyler yapalım"

Ne yaşadım ki ne yazayım diyorum minik kalbime hatırlamadığım dönemlere kayıyor aklım. "Yeni doğmuş bir bebeğin gözleri oluyor masumiyet" benim için. Başlıyorum 40 dakikalık sürede bir şeyler karalamaya. Ertesi gün Türkçe öğretmenim geliyor ve dersten alıyor beni. "Böyle yazdığını bilmiyorduk, senin yazın seçildi. Düzeltip yarışmaya göndereceğiz." Diyorlar. Orta okul hayatımda bunun gibi bir kaç tane daha yarışmaya yönlendiriliyorum. Kazandın diyorlar, elimde karşımda hiç bir belge yok. Her şey kendilerine mal oluyor ve saklanıyor. Bendeniz unutuluyor mezun oluyor ve kendi yoluma bakmaya itiliyorum yeniden. Hayattan bir çok şeyden vazgeçmeyi kendime kural ediniyorum. "Nasılsa olmayacak neden uğraşayım ki?"

Nasıl oluyorsa yazı yazmaktan asla vazgeçemiyorum. Hikaye türetmekten hayal gücümü çektiğim zamanlarda bile aldığım kitapların sayfalarına alternatif sonlar karalıyorum sadece. Popüler değilim, param yok, kendime bakmak gibi bir huyum da yok ki pazarlama dünyasına gireyim. "Dilin çok ağır insanlar seni sevmez, sevmeyecek" diyorlar. "Bu konu dolambaçlı anlatılmaz yavrum, doğrudan okura vereceksin ki anlasın."

"Ne anlamı kaldı ki?" Diyorum kendi kendime. Beni ya da bizleri anlamalarını beklemiyorum zaten. Herkes kendinden bir şeyler çıkarsın istiyorum. Ben de bu duyguyu yaşadım ancak şurası şurası farklı denmesini istiyorum sadece. Sonra popüler dergilere yazmak için başvuruda bulunuyorum. Üstü kapalı ama güzel bir dille her defasında reddediliyorum. Çünkü hedefim her zaman insan odaklı oluyor ne popülerleşme ne de para hepsinden kaçıyorum. Ben kaçtıkça insanlar da vazgeçiyor, gereksiz kılıyor yaptıklarımı. Sistemin atadığı bir mesleği elime alabilmek için çabalıyorum 4 senedir, o da gidebildiği kadar gidiyor. Ben sanatçıyım kimse beni anlamıyor" edaları ile de haykırmıyorum. Ancak olmak istediğim kişi sanatta ilerlemek istiyor. Kimisi gelip "Ben yazılarına inanıyorum, sana kitap çıkartalım" diyor, bir gün içinde havaya karışıyor ve unutuluyor. Kimse bize yardım etmek istemiyor eğer ki bir kazancı yoksa. Yardım edenler de sizi gerçekten anlayanlar oluyor ve bir yerde tıkanmaya mahkum kalıyorsunuz. Kült sanatçılar bile öldükten sonra ismen değerleniyor ve popüler kültürün kölesi olmaya devam ediyor. Mesela "Paulo Coelho ile Marquez'in dilini tartışıyoruz. Paulo ağır basıyor bende" Karşımdaki insan "Bence de!" diyor. "Hangi kitaplarını seversin yoksa karakterinden midir sevgin?" diyorum. "Yani.. Iıh bence" diyor tıkanıyor her şey.

Hikayelerde Türk dizisi gibi bir sürü entrika, karmaşa ve delilik aranıyor. "Siz Dostoyevski hiç okumadınız mı?" diyorum. Salonda geçen bir sahne 100 sayfa aynı samimiyette ilerliyor. "Biliyoruz yahu sen de!" diyorlar. Ancak hiç biri o sahneyi yorumlamak için çabalamıyor. Sade dili olsun anlaşılır olsun diyorlar. En kısa ve sade akıcılığı ilen kalemine sağlık dediğimiz Sait Faik hakkında tek bir fikir bile oluşturamıyorlar.

Çok uzattın be kardeşim, tamam haklısınız kısacası "Kendinizden mi vazgeçmelisiniz eserlerinizde, yoksa kendiniz olmaya devam mı etmelisiniz? Sanat hem halk hem de kendi benliği içindir. Küçük bir kitlen olsa bile o mütevazılığı yaşamaktır. Tek bir yorumdur sizi mutlu eden ve belki yönlendiren. 5-10 kişi bile olsa yüreğine dokunabilmek. Milyonları kim ne yapsın? Canım ülkemde ilerlemesi en zor olan dal edebiyattır. Bu yüzden siz siz olmaktan vazgeçmeyin ki verdiği mutluluk daha yoğun olsun.
“İtiraf edelim ki dünkü halkımız henüz sanata karşı hazırlıklı olmadığı için çok büyük müşkülata maruz kalıyordu.”  
-Asaf Halet Çelebi.


12 yorum:

  1. Yazıyı bayılarak okudum ! ve yaklaşık 5 saattir ekranımda açık duruyor. Yorum yazmak istedim ama istediğim duyguyu aktaramayacağımı hissediyorum. Fakat yorumsuz çıkmak istemedim. Bir daha geleceğim :) sadece iz bırakıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim bu yorumun bile benim için çok değerli sevgili Momentos. Kapım iyi kötü bütün yorumlara açık. Sevgilerler :))

      Sil
    2. Yazmaktan vazgeçmeyenin halinden, yazmaktan vazgeçmeyen anlar... aynı hislerle 11 yaşındayken yazmaya başladım. Şiir formundaydı yazdıklarım. Elbette kimse için bir şey ifade etmese de, bendeki izdüşümü müthişti. Kendi kendime aldığım bir keyif vardı.

      Gel zaman, git zaman satırlar daha da gelişti, etrafımdakiler artık pişip olduğumu ve bunları kitaba dönüştürmem gerektiğini söyledi. Ancak bu piyasayı maalesef biliyordum, yavaş yavaş çıkacaksın bu merdivenlerden misali, önce şiirlerini yarışmalara gönder, bir şeyler kazanmaya çalış, olmadı bir daha gönder. Kazanırsan o zaman değerlemeye alırız seni.

      İyi de siz kimsiniz? Sizin nasıl bir şeye hizmet ettiğinizi de konuşsak mı acaba? Tüm bunları reddedişim ve kendi paramla kitabımı anlı şanlı bastırıp, sevdiğim kitapçılara konsinye bırakma çalışmalarım hep bundandı.

      Ama ödülümü aldım, Altınoluk' ta bir arkadaşım sahilde elinde benim kitabımla yürürken, iki gençkızın kitabımı görüp, "aa ben de aldım o şiir kitabını" demesi, arkadaşımın da "o benim dostum" diye ünlemesi ile.

      Aslında bizim gibi bakışı olanlar yine de istediklerine ulaşabilir. Bu biraz emek ve azıcık para ile olsa da, sonuç yazının son cümlesindeki gibi koca bir mutluluk.

      Senin geleceğin yerle ilgili içimde bir his var. Zaten vazgeçmiyorsun bu güzel ! O yüzden seni izlemedeyim :) Sen geleceksin, hem de bol ışıklı <3

      Sil
    3. Öncelikle bu değerli yorumun için çok teşekkür ederim. Zamanla gelişiyor insan geliştikçe kalemine yansıyor haliyle. Ben daha o doymuşluğa gelemediğimi düşünüyorum. Ancak devam edeceğimi biliyorum, senin gibi aynı şekilde.

      Babamın da dediği gibi küçük ama kaliteli bir kitlenin olması her zaman daha iyidir. Umarım bir gün ben de sizin tattığınız hisleri yaşarım. Çok teşekkür ederim bu güzel temenni ve yorumun için yeniden :))

      Sil
  2. çok iyiydi, ayrıca babanın mezzo mtv sözü de çokzelmiş :) insanları takmıycan kafana göre gitcen, bi de bizim üşlemiz böyle bak avrupa böyle değil, aklında olsun okul bitince filan yüksek için git veya iş bul, avrupada yaşa işte :)sende bence sanki kuzey avrupa ruhu var. hani hüzün ve soğuk havalar gibi, hüzün ve kar, rus gibi, rachmaninov işteee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlahi deep, bu güzel önerin için çok teşekkür ediyorum. Resmen içimi okudun keşke gidebilsem 4 senede bitmeyen okul ne zaman biter hiç bilmiyorum ancak hedefim o yönde gibi. Hüzün ve soğuk daima benle beraber :)) Teşekkür ediyorum

      Sil
  3. Yazım dilimle ilgili benzer eleştiriler almışlığım oldu benim de. Herkesin anlayabileceği düz cümleler kur diyenler oldu. Ama, yazarken öyle hesapçı davranmıyor insan. Herkes sevsin derdimiz de yok zaten. Aynı duyguda buluştuklarımıza ulaşalım/ buluşalım yeter ;)
    Vazgeçmeden yola devam, birlikte :) Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de bu kısıtlı zamanda anladım ki evet her yazar her kesime hitap etmek zorunda değil. Çömezliğin de getirdiği bir çaresizliğe düşmüştüm. Ancak büyük yazarlar bile bir çok insan tarafından okunmuyor. Herkes sevsin derdi olmadan yazmalı haklısınız :) Vazgeçmeyelim yeter. Çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için :))

      Sil
  4. Sanat nedir? Böyle bir soruya ne derece doğru cevap verilebilir? Sahi, "doğru" dediğimiz şey neydi? Sanat bir boşluk doldurmadır, ama yemek gibi fiziksel bir boşluğa hitap etmez. Ruhsaldır ki işte bu yüzden fazlasıyla özneldir. Öz de kişiden kişiye değişeceğine göre sanatın kitlelere hitap etmesini beklemek pek de -benim için- doğru değil. Herkese hitap eden şey düpedüz ticarettir.

    Bugünkü pek çok şey köpük olmaktan öteye gitmeyecek. Niteliksiz, sırf popüler kültür için üretilen ve alkışlanan çoğu şey yarına kalmayacak. Günübirlik gazete yazısı gibi sinema filmleri çekiliyor, ama hiçbiri Hababam Sınıfı'nın etkisini yaratamıyor. 40 sene sonra kimse onları hatırlamayacak. Ve Hababam Sınıfı 40 senedir hâlâ "seviliyor".

    Sanatı salt kendisi için değerlendiren bir insanın her devirde ve ortamda şansı daha yüksek. Karşılığını bulamasa bile süreç içinde daha iyi olacağı kesindir. Yazıysa daha iyi yazar, resimse daha iyi yapar, fotoğrafsa daha iyi çeker. Sanatı sanat olduğu için "seven" birine muhtemelen bu yeterlidir. Popüler olmayı, tık rekoru kırmayı bu sistem bize dayatıyor. Aslında bu önemli, önemsiz diyemem, ama gerekli mi? Gereklilik de tıpkı doğruluk gibi tartışmaya değer bir sözcük.

    Düşünce iyi oldukça, kişi iyiye koştukça elbette karşılığını bulur. Bundan hiç kuşkum yok. Biraz uzun oldu sanırım, neşeli sevgilerle :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dayatılan hiç bir şey doğru olmadı zaten dünyamızda. Ne varsa tükettik tüketmeye de devam ediyoruz. Herkes üretiyor, üretildiği gibi tüketiliyor ama dediğiniz çok doğru; hiç biri Hababam Sınıfı'nın ne yerine geçebiliyor ne de önüne. İnsanlar düşünmekten, hayal kurmaktan korkuyor ya da zamanla evrilerek bu konuda fazlasıyla köreldiler, ben de dahilim çoğunlukla buna.

      Kişi kendi benliğinden vazgeçmedikçe yine kendini en doğru yerde bulur. Sizin de kaleminize sağlık, yine çok güzel yazmışsınız. Teşekkür ederim :) Sevgiler

      Sil
  5. Yazınızdan gerçekten etkilendim. (ister yapmacık görün beni ister normal) Dediklerinize de kesinlikle katılıyorum. Her insan fikir sahibi ama her insan düşünce sahibi değil. Herhangi bir varlık için "iyi,kötü,çirkin" gibi sıfatlarla fikirlerini dile getiriyorlar. Fakat düşünmüyorlar "Neden çirkin, neden kötü, ne yaparsa iyi olur, şu nedenden dolayı çirkin" gibi soruların cevaplarını düşünmüyorlar. Size yazılar yazdırıp sadece kazandın demelerini ve senin o zamanki duygularını azcık da olsa hissedebiliyorum, sömürüyorlar içinde biraz da olsa sanat olan insanları. Bir ülkede sanata okumaya ve yazmaya önem verilmezse o ülke yok olur gider. Yazmak ve düşünmek özgürlüktür ne olursa olsun yazmaktan ve bizleri ne kadar düşündürmemeye zorlasalar da düşünmeye devam etmeliyiz.

    Son olarak şunu da belirtmeliyim ki günümüzde "Sanat" dalı adıyla yapılan çoğu eserler ticari amaçlarla yapılıyor. Eğer Sanatın tek yapılış amacı paraysa bu sanat değildir diye düşünüyorum.

    Neyse... bu konuyu tartışmaya başlarsak günler sürer, kısaca size katılıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef ki insanların "Sanat" anlayışları yok. Sadece göz önünde olmak ve tanınmak. Çok haklısınız. İçine kapanmaya zolandıkça daha çok yazmalı daha çok düşünmeli insan. Kendini kendine kanıtlamalı başkalarına değil.

      Ünlü olmak ile sanatçı olmak arasındaki farkta burada başlıyor. Hiç bir eseri ün almamış olsa bile bu o insanı kalitesinden düşürmez. Hatta bence daha kaliteli yapar. Şu sıralarda sorulan soru "Kaç takipçin var ki?" şeklinde olunca asıl cevap "Önemli olan takipçilerimizin sayısı değil niteliği" olması gerekiyor. Çokluk sadece sayıdan ibarettir.

      Bu güzel yorumunuz içinde ayrıca teşekkür ediyorum. :))

      Sil