Miskin İle Marul

, , 2 comments

"Zaten sağlam değildi karakteri" demişti bilgin geçen günlerden birinde. Ben de hatırlamıyorum ki ne zamandı? Güneş doğmuş muydu yoksa batıyor muydu? Bilemiyordum. Daha fazla kurcalamadım, derine inmeye çalışmadım. Herkes gibi ben de hata yapmıştım, 40. hatanın 85. dönemeçindeydim. Saymayı bırakmadım her zaman saydım, 1 oldu 2 oldu derken 40 olmuş yaşımın iki katı perçinlenmiş. Bekliyorum işte, yol döner de bir gün benim kapıma açılır mı diye.

"Miskin Bey yazsın artık, dayanamıyorum" kahve çok koyu olmuştu, kilo almıştım. İsyanım bu basit şeylere olamazdı ya. Kilo alınıp verilirdi, kahve kimyacı aklına sahip olmadan da seyreltilirdi. Zaten ne zaman aklıma takılsa bir şeyler, asla olay hakkında konuşmazdım. Yine aynı şey oldu. Kahveyi masaya bırakıp yatağa geri döndüm. "Uyuyacağıma eminim"

Akşam üstü olmuştu "İşe geç kaldım!" bir dakika bugün günlerden Perşembe iş yoktu ki. "Uyumaya devam etmelisin Marul! Gün bitmeyecek."

Amerika'da güneşli bir güne uyandım. Herkes Türkçe konuşmaya başlamış anlam veremiyorum. Neden? Ellerime bakıyorum önce, birinci tekil şahsın ağzından anlatıyorum. Yukarıdan bakmıyorum rüya mı değil mi anlayamıyorum. "İyi de ben neden Amerika'dayım?" 
Salaş bir mekan uzunca kahve tonlarında koltuk ve ben oturuyorum. Elimde hiç bilmediğim bir dergi kahvem geliyor, önümdeki 100 yıllık ağaçtan kesilmiş sehpanın üzerine koyuyor, genç çocuk. Başımla teşekkür ediyorum. Türkçe mi konuşsam İngilizce mi anlaşsam en iyisi mimikler diyerek kafamı derginin sayfaları arasına sokuyorum. Oturduğum yerde birden zıplıyorum. "Miskin?" 
Yanıma sokulmuş elinde telefonu bir şeyler anlatıyor. "Beni görüyor musun? Kocaman koltukta kucağıma oturmadığın kaldı." diyerek ittirmeye çalışıyorum. Tek bir hücresi bile kıpırdanmıyor, ne ses ne soluk telefonundan başını asla kaldırmıyor. Bir kaç dakika sonra telefonunu cebine koyuyor, önümde duran kahveden bir yudum alıyor. Sakallarına değen kahve damlalarını sehpanın köşesinde duran mendil ile siliyor. "Marul, sus konuşma artık burada bir işe yaramaz." kollarını açıp saçlarımın arasından sarıyor bedenimi.  

Gecenin 3'ü olmuş neredeyse sabaha çalacak renkler. Yeniden kalkıyorum, bu sefer perdeleri çekilmiş olan odamdayım."Neyse rüyaymış." Yanıp sönen telefona uzanıyor elim. Tek bir mesaj var Miskin'den.
"Yarın sabah 9'da uçağım var Amerika'ya gidiyorum. Ne zaman döneceğim bilmiyorum. Hoşça kal!"
Rüyadan uyanıp uyanmadığımı anlayamıyorum. Yataktan kalkıp salonun ışığını açıyorum. Masanın üzerinde soğumuş kahvem bana bakıyor. Önüme düşen saçlarımı topluyorum. "Bugün unutacağım seni!" Günlerdir prova ediyordum zaten, kötü olan ne varsa bir bir kuruyordum kafamda. Sonra kendi kendime "Zaten adı Miskin, bilge ne demişti? Karakteri zayıftı."

"Gitsin o zaman. En iyisi  bu olacak, ben ondan gidemeyecektim."

Soğumuş kahvemden bir yudum alıyorum, geri kalanı lavaboya süzülürken.

"Hoşça kal Miskin, hikayemiz yeni başlıyor!"
"Neden rüyamda kalmadın ki?

2 yorum:

  1. Miskin ile Marul ne güzel olmuş öyle. Rüyada kalsaydı iyi mi olurdu pek bilemedim aslında. Kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, belki devamı gelirse rüyada kalmaması daha iyi olmuş diyebiliriz :))

      Sil