Ragıp Bey 2

, , 6 comments
...



Bir Nisan günüydü yalnızlığa alışması gerektiğini anladığı saatler. Evinin olduğu sokağa girmeden önce, her cuma yaptığı gibi şarap alabilmek için bir alt caddeye inmişti.

Yazdan kalma bir gecede, yanı başında hayallerini en ince ayrıntısına kadar anlatan kadının;

"Hayatta bizi ayıran tek şey, sen rakının keyfine varırken ve parmakların notaları aşk ile sarmayı ezberlemişken, benim ise şarap olmadan resimlerimi tamamlayamayacak olmam ne acı" sözleri çınlıyordu zihninde.

Tarihi belirsiz iki uçak bileti duruyordu cebinde. Nereden bilebilirdi renklerin soluksuz kalacağı tablolar arasında geri dönüşleri bekleyebileceği.

Tam da o gün, yıllar önce o gün gitmişti hayatından Oya. Şimdi neden çiçeklerin süslediği, sokağın başında Ragıp Bey’i bekliyordu. Ne değişmişti? Ya da gitmesi için neler sıradanlığa kapılmış sürükleniyordu. Yanına kadar sakince yürüdü.

“Merhaba Ragıp” dedi Oya hiçbir ifade yoktu kelimelerinde.

Ragıp Bey sessizliğini koruyarak nazikçe kafasını salladı. Oysa gözlerinde binlerce soru işareti, sormaya cesaret edemediği belirsizlikler içinde oyalanıp duruyordu. Oya tam konuşmaya başlayacakken, kolundaki saate baktı Ragıp Bey.

“İşe geç kalıyorum, kusura bakma ne olur.”  dedi elini uzatarak.

 “Hoşça kal Oya.”

Yıllardır hasretle beklediği kadına arkasını dönmüştü. Gözlerindeki ifadesizlik Ragıp Bey’in içindeki tüm soruları silivermişti bir anda. Bu bir son değildi ama başlangıçta olmayacaktı. Terk edilmiş bir yolda ilerlerken yolunun kesişmesini istediği tek kelimeydi “Hoşça kal.”

Elinde çantası ile kalakalmıştı Oya sokağın başında, bir kere bile dönüp bakmamıştı Ragıp Bey arkasına.

Son karşılaşmalarından aylar sonra bir gece vakti piyanosunun başında Muzaffer ile otururken, köşe başında yanan mumlar rüzgâr ile sönüvermişti. İçini tarifi imkânsız bir hüzün kaplamıştı. Telefonu çaldı salonun en uç noktasından, kalkmaya gücü yoktu. Susmak bilmemişti, gecenin bir yarısıydı ve içini kaplayan hüzün yerini korkuya bırakmaya başlamıştı. Muzaffer’i iki yanından tutarak yere koyup içeri gitti.

“Alo!”

“Ragıp, onu kaybettik. Ben çok üzgünüm.” Dedi karşıdaki ses.

Tüm hayatı boyunca hissedebileceği acılar omuzlarına yük olmuştu. Göğsündeki sancı, kalbini yerden yere vuruyordu sanki. Hiçbir şey demeden kapattı telefonu. Belki de yaptığı büyük bir haksızlıktı kendini asla affedemeyeceği bir haksızlık. Sorgulamaktan kaçındığı bu terk ediliş, daha büyük bir yıkımla geri dönmüştü hayatına.

Düşünceler arasında boğulmaya devam ederken, başını kaldırdı. Duvarda asılı olan tabloya dikti gözlerini, masada duran yarım kadehi aldı eline.

“Senin kadar ben de geç kaldım, şimdi neredesin?” dedi ve gözlerinden süzülen yaşlar ruhuna karıştı o anda.

“Kaybettiğim aslında aşkın değildi, sende bulduğum kimliğimdi. Vazgeçtiklerim, hayatım ve sen yine yoksun.”

“Şimdi neredesin?” dedi gözleri yavaş yavaş kapanırken elindeki kadehi yere bıraktı. 


“Geç kaldık Muzaffer, yine geç kaldık ve bu sefer kabul ediyorum bu kimsenin hatası değil.”

6 yorum:

  1. hımmm, neler oldu, oya kim, köşeyi dönünce hayal gördü herhalde, çok gizem var çoook :)

    YanıtlaSil
  2. Ama ne olacak şimdi Ragıp beye 😊git Gide merak ettim şimdi ne olacak 😊ellerine emeğine sağlık bekliyoruz devamını bu sayede yeni bir hikaye okumak çok güzel 😊sevgiler 🌸

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorumlarınız beni daha da heveslendiyor. Çok teşekkür ederim güzel yüreğinize. Bakalım devamını ben de heyecanla bekliyorum 🤗

      Sil
  3. Ayyy üzüldüm be.....
    Ragıp yeniden aşık olsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de düşüncelerdeyim, bakalım devamı nasıl olacak :) Belki de yeniden aşık olabilir..

      Sil