Kayboldum

, , 4 comments
Parçalanmaya başlayan hayatların izdüşümü nasıl olurdu? Kırık dökük cam parçaları arasında, elleri kesile kesile onları birleştirmeye çalışan küçük bir kızın gölgesi gibi mi?

Tonton teyzenin de dediği gibi "Bu kadar pozitif enerji veren bir insan, nasıl olur da mutsuzluk hastalığına tutulur ki?" Zihnin hastalığı değil bu, kabullenmek desen hiç değil. Kim neyi kabulleniyor ki, zaman tozunu akıtır her şeyin ve herkesin. Kelimeler düğümlenir çıkacağı günü beklerken. 

Sevgi olunca halledebiliriz, saygı olunca koruyabiliriz. O, bu; şu diye sorgulamadan...

Fakat kalbimi bir şeyler eziyor benden uzaklarda ama bir o kadar da bana yakın bir olay gerçekleşiyor. Ruhumun umuda bağlanan son bağları da kopuyor ve duvarlar üzerime geldikçe eziliyorum. Korktuğumu ya görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar. Neden ? Belli etmediğimden sadece, çünkü derinlerime inmekten de onlar korkuyor. Bir çığlık "Senin yüzünden bu hale geldi" derken. Fısıltılar "Derinleri acıyor benim canım kızımın" diyor. 

Ne çığlıklar ne de sessizlikler su dökemiyor yanmaya başlayan buklelerin üstüne. 

Zaman iyiden iyiye uzadı bu gece ve akmayı bıraktı. Ben kendi kendime dört duvar bir kutu içinde, yine kendi kulağıma fısıldamaktan yoruldum. 

 

4 yorum:

  1. Mutsuzluk hastalığı... İnsan bir kere yakalandı mı kurtulması zor oluyor. Ama, her şey gibi bunu başarmak da bizim elimizde sanırım. Kalemine, duygularına sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Neler geçmiyor ki bir şekilde, önemli olan umudu kaybetmemek teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Yaşadıklarımızla hissettirdiklerimizin farkını anlamaya çalışmakla akar yaşam ellerimizin arasından.

    YanıtlaSil