Yorgunluk

, , No Comments
Bugün baş ağrılarımın arttığı bir sabaha uyandım. Erken kalkıp psikologa gideceğim saati iple çekmeye başlamışken, büyük bir zaman boşluğunun içinde buldum kendimi. Başım ağırlaşmaya devam ederken, dün gece ne yaptığımı bile hatırlamaz bir şekilde bilinçsizce oturmaya devam ettim. Saniyeler dakikaları kovalamaya devam ederken çoktan randevu saatim geldiği halde telefon bir kez bile çalmayınca afalladım. Panikle kliniği aradım ve aslında randevumun olmadığı gerçeğini öğrendim. Zaman karmaşası beni içine çekmeye devam ediyordu ve bu süreçte bütün bir hafta neler yaptığımı düşünmeye çalıştım. Aklıma hiç bir şey gelmiyordu, bu unutkanlığın bir nedeni olmalıydı.

Ağrı kesicilerden nefret ettiğim halde bugün belki de, 5 6 tane içmiştim. Başımın ağırlığı bir türlü geçmiyordu. Oturduğum yerden bir kere bile kalkamadım, ders çalışmam hatta araştırmalarım için kitap okumam gerekiyordu. Kendimi toplamam için attığım adım da her şey birden tepe taklak olmuştu. Baskılar artmaya devam ediyordu ve saat başı çalan telefonum artık kullanılmaktan yorgun düşmüştü. Neyse ki 4 aydır baş etmeye çalıştığım mide bulantılarım bugün yakamı bırakmayı kabul etmişti. Ancak aklıma okulda insanların bana sorduğu ve anlattığı şeyler geldikçe, göğüs kafesim dayanılmaz bir acıyla kasılmaya devam ediyordu.

Neredeyse sabah 10dan akşam saat 7ye kadar koltuğun tek bir köşesinde televizyonu bile açmadan oturmayı başarmıştım. Bedenim ölmek için yalvarırken içimde baskılanan küçük kız bunu reddediyordu. Her düşünce yeniden en başa dönmüşcesine acı veriyordu. Zaten en büyük mutsuzluk da, umutsuzluğa düştüğüm halde bu acıyı veren kişisinin yanına kaçıp gidemememdi. Çünkü onun düşünceleri şuan benden çok çok çok çok uzaklardaydı eminim ki. Sonra telefonumu kapattım, kimseyle konuşmak bunu sonlandırmadı, sonlandıramazdı zaten.

Artık duygusal acım kendi isteğimin dışında fiziksel acıya dönüşmeye başlamıştı. En koruyucu terapim olan, görsel hafızamı kaplayan güzel olduğu halde acı veren, anılarıma ve tüm travmalarıma perde çekmeye çalışırken tüm hayatın üzerine siyah perde çekmiş olduğumu gözden kaçırmıştım. Tüm vücudum inanılmaz bir adrenalin ile doldu o anda. Beynimde konuşan düşmanıma direnmeye başlamıştım bile. Ben direndikçe, ağırlaşmaya devam ederek gözlerimi açamayacak hale getirdi.

Saatler sonra kapının açılmasıyla, kendime gelerek havanın kararmış olduğunu fark ettim. Kendimi yeniden sessizliğe iterek, kendim için yazmaya başladığım romanımın başına geçtim.

Eskiden yanında sessizken bile huzur bulduğum insan artık yoktu ve tek kaçışım, anılarımın yarattığı dünyayı kelimelerle süslerken gözlerimde filmini çekmek kaldı...


0 yorum:

Yorum Gönder