Aşkın gözü her zaman olduğu gibi kördü ve kusurları görmekte çok geç kalıyordu. Önemli olan, var olanı tüm kusurlarıyla sevebilmekti. Gerçek aşk ruhtan ibaretti. Ne zaman ki aşkın bitti kusurlar seni birer birer itti bağlandığın ruhtan.
Aşkı sonsuz sevgiye dönüştürebilmekti, çünkü ne olursa olsun her aşk biterdi. Bunu da en iyi özetleyen Mantıku't-tayr Destanıydı ve ne zaman okusam gerçek yüzüme vurulurdu bir kez daha;
Bir erkek bir kadını seviyordu ve onu görmek için aceleci
davranıyordu fakat aralarında koca bir nehir vardı..
Kadının duvarları yeşil renkli olan evi Dicle'nin karşı
kıyısındaydı. erkeğin evi ırmağın beri kıyısında kaldıysa da kadının aşkı, onun
aklını başından almıştı. erkeğin gönlü aşk hevesine kapıldıkça Dicle'ye girip
karşı kıyısına geçerdi ve bu 10 yıl boyunca bu şekilde devam etti. bir gün
erkek kadına ''bugün gözünde bir leke gördüm. bu leke dün gözünde yoktu.''
dedi. kadın; ''artık geçmek için Dicle'ye girme ve ömrünün boyununa vurma!''
dedi.

O adam bu sırrı kavrayamadı ve ırmağa girip boğuldu.
Kendini bulmalısın başta, kendine inanmalısın ki sevdiğin de varlığını sürdürebilsin. Kendine olan inancın kaybolduğu zaman kusurlarda, devalarda batmaya başlar göze. Bende sende kendimi bulduğum için bu kadar zorlanıyorum hayatta. Umarım sende kendini başta içinde sonra da mutlu olabileceğin birinde bulur ve anlarsın bir gün beni...
0 yorum:
Yorum Gönder